Kitaptan Alıntılar

O esnada öğretmenler odasında, tarih öğretmeni Mücella Hanım ile edebiyat öğretmeni Nahide Hanım, tekli koltuklara oturmuş, sabahın ilk saatlerinden itibaren ısınmaya başlayan kalorifer peteğinin üstünde üşüyen ellerini gezdirerek, soğuğun etkisini azaltmaya çalışıyorlardı. Gülru Hanım “Günaydın öğretmenlerim, nasılsınız? Sizi eşim Rauf Bey’le tanıştırmak isterim,” dedi. Nahide Öğretmen “Şair ruhlu olan eş değil mi?” diye sorunca, Gülru Hanım, gözleriyle onaylayıp tebessümle karşılık verdi. Edebiyat öğretmeni Nahide Hanım, “Bu çağda şair ruhlu insan bulmak zor Rauf Bey, buyurun lütfen! Şiirlerinizi bir de sizden dinlemek isterim,” dedi. Rauf Bey nazik karşılama için teşekkür etti. Edebiyat öğretmeni Nahide Hanım ayağa kalktı ve elini tokalaşmak için Rauf Bey’e uzattı. Oturması için tekli koltuğu işaret etti. “Buyur evladım,” dedi. Öğretmenler odasının geniş ahşap çerçeveli penceresine gözü ilişen Rauf Bey, lapa lapa yağan kar tanelerini görünce, “Nahide Öğretmenim, kar tanelerini görünce hangi şair aklıma geldi, biliyor musunuz?” diye sordu. Nahide Hanım, “Muhtemelen aklınıza, hece ölçüsüyle ve kendine özgü diliyle lirik şiirler yazarak herkesi etkileyen Cumhuriyet Dönemi şairlerinden Ahmet Muhip Dıranas gelmiş olmalı,” dedi ve onun ‘Kar’ adlı şiirini okumaya başladı.

                                          ÖN SÖZ

            Günlük hayatın karmaşasında, unuttuğumuz sevgi sözcüklerini hatırlatan varlıklar, çocuklardır. Bir yetişkin olduğumuzu anlayınca çocuk sahibi oluruz. Çünkü çocukluğumuzu özlediğimizi hatırlatan bir çocuğumuz olsun isteriz. Çocuklar, eğitim-öğretim hayatlarındaki başlangıcı okul öncesi eğitimle yapmalıdır. Bu başlangıcın en güzel başlangıç olduğunu, onların devam eden eğitim-öğretim hayatlarında somut olarak göreceksiniz.

            Çocuğumun okul öncesi eğitiminden elde ettiği somut kazanımlardan etkilenip bir roman yazacağım aklıma gelmezdi doğrusu. Bir sokaktan geçerken güzelliğinden etkilenip, sokağın resmini yapabilirsiniz ya da duygu seline kapılıp bir şiir yazabilirsiniz. Ancak bir eğitimcinin hayatınızın odağında olan çocuğunuza yansıyan sanatını anlatmak istediğinizde hiçbir edebi metnin veya sanat eserinin yeterli olamayacağını göreceksiniz. Romana bu kaygı ile başladım ancak okul öncesi eğitim seminerlerinde karşılaştığım çalışkan, üretken, sevgi dolu, yüksek anlayışa ve empati becerisine sahip okul önceciler “Romanda gördükleri eksikliklerden dolayı beni hoş görürler,” diye düşündüm. Cesaretimi toplayıp kalemi elime alışım bu yüzdendir.

            Romanı yazmam konusunda beni destekleyen değerli okul öncecilere teşekkür ediyorum.   İyi ki varsınız.                                                                                                                                                                                                                            Murat AVCI

Ağustos, 2020

“Zaman beni biraz bekler misin? Daha yapacak o kadar çok projem var ki; halen mevcut okul öncesi eğitim kurumlarımıza, ilkokulu, orta okulu, liseyi ve üniversiteyi de eklemek istiyorum,” diye mırıldanıyor ve düşüncesinde samimi olduğunu haykırmak, sesinin ulaştığı her yere ulaştırabilmek istiyordu.

            Tüm yorgunluklarını yok etmek istercesine gözlerini yavaşça kapattı. okullar kurmak için kendini anlayacak bir cana değil birden çok cana ihtiyacı vardı. Derin bir nefes aldı. Kendini sessizliğe bıraktı. “Allah’ım biliyorum, benim gibi düşünen, çalışmak ve üretmek isteyen birçok can var. Benim onlarla buluşmamı kolaylaştır. Yol yorgunluğu yaratma,” diye dua etti. Zor olanı dilemek gibiydi bu, koca şehir sessizliğe bürünsün, fikirlerine eşlik edecek çalışma arkadaşları konuşmaya başlasın istiyordu.

            Bu zor yolda kolaydı rüzgârın karşısında durabilmek, peki fırtınalar kopunca dimdik ayakta kalabilecek miydi? Önemli kararlar almanın zamanı gelmişti. Dalıp gitmesine neden olan zorlukların farkındaydı. Kahvesini içip kararını verecek, odasına çöken sessizliğe, “Hayır!” diyecek, gençlerle dolu üniversiteyi kuracaktı. Yüzünde hoş bir gülümseme gezinmeye başladı. Her sabah hanelere güneş doğmadan yola çıkan ve miniklerin gözlerine bakıp umut veren biri karamsar olmamalıydı. O, güler yüzlü bir okul önceciydi. Gülen yüzüne bakan biri asla umutsuzluğa kapılmamalıydı. Yıllardır verdiği mücadele sonucu oluşan kırgınlıkların kalbinde taht kurmasına asla izin vermeyecekti.

            “Ömrümüz az, çocuklar olmayınca tüm renkleri sönük olan hayat, zor ve karmakarışık. Nasıl ki kızak bulup kayamayan çocuk, naylon poşetle hedefine ulaşabiliyorsa, ben de başaracağım. Muhtaç olduğumuz ve erkene alamadığımız en önemli şey ise tecrübe. Bu tecrübeyi, velilerimle, çocuklarımla, öğretmenlerimle biriktirdim ve biriktirmeye de devam edeceğim. Artık geriye dönmek yok,” diye düşündü.