SAĞLIKLI HAYAT…TEMİZLİK…HİJYEN…OKUL ÖNCESİ…

SAĞLIKLI HAYAT…TEMİZLİK…HİJYEN…OKUL ÖNCESİ…

            Torunlarla ve çocuklarla güzel bir akşam yemeği sonrası, “Hayat evlatlarla anlamlı…” dedi Büyükbaba Cemil Bey eşi Müjgan Hanım’a…

Torunu Alperen’in yemek sonrası, “Anne ben dişlerimi fırçalayacağım…” demesi çok hoşuna gitmişti Cemil Bey’in ve Müjgan Hanım’ın…

            Cemil Bey’in hafızası canlandı birden. Tarihin derinliklerine dalmış gibiydi sanki. Eşi çok iyi tanıyordu Cemil Bey’i…Öyle ya bir ömür paylaşmışlardı birlikte. “Bizim emekli tarih öğretmeni kesin bir şeyler anlatmak için düşünceye daldı…” diye düşündü ve gülümsedi Müjgan Hanım…

            Müjgan Hanım yanılmamıştı. Cemil Bey yıllar öncesine gitmişti. Tarih yolculuğu bu sefer ortaçağ’a kadar uzanmıştı.  “Hanım! Hanım!” dedi Cemil Bey… “Orta Çağ’da insanlar çok büyük salgın hastalıklarla uğraşmışlar…Sana anlatmış mıydım bilmiyorum? VI. Yüzyılda görülen Justinien Vebası ile binlerce insan hayatını kaybetmişti. Bu yıllarda insanlar salgın hastalıklar yüzünden çok büyük zorluklar yaşamışlardır. Senin de bildiğin gibi, bunun en büyük nedenlerinden biri hijyen (Sağlıklı bir yaşam için alınan önlemlerin tümü) koşullarına dikkat etmemek. Büyük emeklerle yetiştirilen evlatlarımızı bilgiyle doldurup çağa uyumlu hale getiriyoruz. Peki onların hayatlarını devam ettiren en önemli şeylerden birinin de iyi beslenmeyle birlikte temizlik alışkanlığı kazandırmak olduğunu öğretiyor muyuz? İnsan yavrusunun sağlıklı bir şekilde hayatını devam ettirmesi için temizlik ön koşulunu unutmamak gerekiyor. Modern Çağ’ın insanları çok şanslı. Birçok temizlik ürününe sahip. Çocuklarımız bunlarla barışık olmalı. Ağız, diş sağlığı ve beden temizliği asla ihmal edilmemeli. Yaşamın devamı ancak temizlik alışkanlığı kazandırmakla olur…” diye devam etti Cemil Bey…

            Alperen’in annesi Elif Hanım, “Baba haklısın. Biz çok dikkat ediyoruz. Okul Öncesi eğitimin çocuklarımıza kazandırdığı temizlik alışkanlığını özellikle vurgulamak isterim. Diş temizliği ve el temizliği konusunda Alperen’in anaokulu öğretmeni çok hassas. Geçen boyama kitabında da güzel bir resim vardı; dişini fırçalayan çocuk resmi… Alperen’le birlikte boyadık…” dedi.

            Elif Hanım, babası Cemil Bey’e yönelerek, “Dün akşam -Alperen’le boyama yaparken- el, vücut ve diş temizliğinin çok önemi olduğunu anlattım. Biz aile olarak zaten temizliğin önemini anlatıyoruz çocuklarımıza. Anaokulunda da bu alışkanlığın devam ettirilmesi ve pekiştirilmesi çok önemli. Öğretmenimize çok şey borçluyuz. Küçük yaşlarda kazanılan temizlik alışkanlığı hayati öneme sahip…” dedi.

Cemil Bey, “Orta Çağ’ı kasıp kavuran salgın hastalıkların tekrarlamaması ve çocuklarımızı korumak için temizlik alışkanlığının kazandırılmasında çok hassas olmalıyız…” dedi.

BİRİKTİRİLMİŞ ÇOCUKLUK… MALADAPTATİON …OKUL ÖNCESİ…

Murat AVCI- Eğitimci Yazar

            Torunlarla ve çocuklarla güzel bir akşam yemeği sonrası, “Hayat evlatlarla anlamlı…” dedi Büyükbaba Cemil Bey eşi Müjgan Hanım’a…

Torunu Alperen’in yemek sonrası, “Anne ben dişlerimi fırçalayacağım…” demesi çok hoşuna gitmişti Cemil Bey’in ve Müjgan Hanım’ın…

            Cemil Bey’in hafızası canlandı birden. Tarihin derinliklerine dalmış gibiydi sanki. Eşi çok iyi tanıyordu Cemil Bey’i…Öyle ya bir ömür paylaşmışlardı birlikte. “Bizim emekli tarih öğretmeni kesin bir şeyler anlatmak için düşünceye daldı…” diye düşündü ve gülümsedi Müjgan Hanım…

            Müjgan Hanım yanılmamıştı. Cemil Bey yıllar öncesine gitmişti. Tarih yolculuğu bu sefer Ortaçağ’a kadar uzanmıştı.  “Hanım! Hanım!” dedi Cemil Bey… “Orta Çağ’da insanlar çok büyük salgın hastalıklarla uğraşmışlar…Sana anlatmış mıydım bilmiyorum? VI. Yüzyılda görülen Justinien Vebası ile binlerce insan hayatını kaybetmişti. Bu yıllarda insanlar salgın hastalıklar yüzünden çok büyük zorluklar yaşamışlardır. Senin de bildiğin gibi, bunun en büyük nedenlerinden biri hijyen (Sağlıklı bir yaşam için alınan önlemlerin tümü) koşullarına dikkat etmemek. Büyük emeklerle yetiştirilen evlatlarımızı bilgiyle doldurup çağa uyumlu hale getiriyoruz. Peki onların hayatlarını devam ettiren en önemli şeylerden birinin de iyi beslenmeyle birlikte temizlik alışkanlığı kazandırmak olduğunu öğretiyor muyuz? İnsan yavrusunun sağlıklı bir şekilde hayatını devam ettirmesi için temizlik ön koşulunu unutmamak gerekiyor. Modern Çağ’ın insanları çok şanslı. Birçok temizlik ürününe sahip. Çocuklarımız bunlarla barışık olmalı. Ağız, diş sağlığı ve beden temizliği asla ihmal edilmemeli. Yaşamın devamı ancak temizlik alışkanlığı kazandırmakla olur…” diye devam etti Cemil Bey…

            Alperen’in annesi Elif Hanım, “Baba haklısın. Biz çok dikkat ediyoruz. Okul Öncesi eğitimin çocuklarımıza kazandırdığı temizlik alışkanlığını özellikle vurgulamak isterim. Diş temizliği ve el temizliği konusunda Alperen’in anaokulu öğretmeni çok hassas. Geçen boyama kitabında da güzel bir resim vardı; dişini fırçalayan çocuk resmi… Alperen’le birlikte boyadık…” dedi.

            Elif Hanım, babası Cemil Bey’e yönelerek, “Dün akşam -Alperen’le boyama yaparken- el, vücud ve diş temizliğinin çok önemi olduğunu anlattım. Biz aile olarak zaten temizliğin önemini anlatıyoruz çocuklarımıza. Anaokulunda da bu alışkanlığın devam ettirilmesi ve pekiştirilmesi çok önemli. Öğretmenimize çok şey borçluyuz. Küçük yaşlarda kazanılan temizlik alışkanlığı hayati öneme sahip…” dedi.

Cemil Bey, “Orta Çağ’ı kasıp kavuran salgın hastalıkların tekrarlamaması ve çocuklarımızı korumak için temizlik alışkanlığının kazandırılmasında çok hassas olmalıyız…” dedi.

Episodik Bellek…İnsana Değer Yüklemeyi Erkene Almak…Okul Öncesi…

Kalbiniz kırkını geçince daha bir canlanıyor anılarınız. Uzun süreli belleğinizden seçip seçip getiriyorsunuz en güzel olanlarını… Anıların en güzel yanı, tek kişilik olmayışıdır sanırım…Çok anılarınızın olması yaşadığınız mevsimlerin güzelliğini yansıtır. Mevsimlere renk veren ise insanoğlunun kendisidir.
Çocukluk anıları ise en güzel olanıdır anıların. Bir mahallede sınırlı alanlarda geçen çocukluğunuz, çelik çomak oyunları, topaç çevirmeler, babaannelerin, anneannelerin, annelerin torunları ve çocukları için yaptığı bez bebekler. Küçük bir sosyal çevrenin, sınırlı insan etkileşiminin, sınırlı arkadaşlık gruplarının oluşturduğu sosyal çevre. Samimi ve sevgi dolu. Bunda hiç şüphe yok.
Çocukluk yıllarının en güzel mevsimleri okul öncesi eğitim alınan yıllardır diye düşünüyorum. Bizim kuşağın böyle bir şansı olmadı maalesef. Bu yüzden Episodik belleğimiz çok renkli değil.
Episodik bellek, anılarımızın saklandığı bellek. Doğum günü kutlamaları, yıl sonu gösterileri ve minik ellerdeki diplomalar. Hepsi episodik belleği renklendiren güzel anılar.Geçmişi ve anılarımızı bizim için saklayan bellek.
Okul öncesi eğitim almadığımız, sınırlı bir çevrede geçen çocukluğumuzu, çocuklarımıza yaşatmayalım. Çocuklarımıza okul öncesi eğitim aldırarak, daha geniş arkadaşlık gruplarına taşıyalım. Şehirlerin oluşturduğu yalnızlık düşüncesinden uzaklaşsınlar…
Çocuklarımız okul öncesi eğitimle daha geniş arkadaş gruplarıyla karşılaşıp insana değer yüklemeyi erkene alsınlar. Çocuklarımızın anılarını, tek ya da bir kaç kişiyle sınırlandırmayalım. Böylece nitelikli arkadaşlık ilişkileri kurabilmelerini sağlayalım.
Sınırlı arkadaş gruplarıyla, arkadaşlık ilişkilerinde öğrendiğiniz kelimelerin ve kavramların da anlam zenginliğinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Nitelikli arkadaşlık ilişkileriyle öğrenilen kelimeler ve kavramların hacmi daha da zenginleşiyor. Düşün dünyanızın kaliteli olmasının en önemli nedenlerinden birisi, çocukluk yıllarında, uzun süreli belleğinizde biriktirdiğiniz, anlam hacmi yüksek kelimeler ve kavramlardır diyebiliriz.
Yıllardan sonra, kalpler kırkını geçince, uzun süreli bellekten çağrılan episodik anılar, eğer okul öncesi eğitim alınmışsa, kişinin hep çocuk ruhlu kalmasını sağlayacaktır.

Kurucu Olmak-Murat AVCI

                KURUCU OLMAK… İYİ NİYETLİ TAMAMLAYICILIK…ORTAK DUYGU…


                Okul öncesi eğitim kurumlarımızın kurumsal yapılarına baktığımız zaman, canlı bir organizmayı andırdığını düşünürüm hep. Canlı organizmanın her bir parçasının önemli olduğunu hepimiz biliriz. Örneğin vücudumuzun bir parçasında ağrı hissettiğimizde tüm vücudumuzu olumsuz etkilediği gibi kurumlardaki küçük bir aksaklık da tüm kurum çalışanlarının moral ve motivasyonunu olumsuz etkiler. 
                Kurumsal işleyişin beraberinde getirdiği birtakım sorunlar olabilir. Bu gayet doğaldır. Ancak burada en önemli nokta bir yapbozun parçası gibi tamamlayan olmaya çalışmaktır. Geçen yıl okul kurucularımızdan birinin daveti üzerine, bir okul öncesi eğitim kurumumuzu ziyaret ettim. Çok büyük mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. Kurucumuz, öğretmenlerimiz ve tüm eğitim paydaşları, velilerimiz tarafından kendilerine emanet edilen çocukları koruma yönünde adeta pür dikkat halindeydiler.
                Beş duyunun en kapsamlı kullanıldığı kurumlar hangileri hocam deseler? Cevap: “Okul öncesi eğitim kurumlarıdır,” derim.
                Okul kurucumuzun odasına giderken aynı zamanda tüm dikkatiyle kurumsal işleyişle ilgilenmesi beni çok mutlu etmişti.
                Kurumsal manyetiğe çok inanan biriyim. Bir kurumu yaşatmanın ve varlığını devam ettirmenin çok kolay olmadığını da biliyorum. Kurucumuzdan başlayıp, öğretmen, öğrenci, veliler ve eğitim çalışanlarıyla birlikte yakalanan sinerjinin kurumsal manyetiği yakalamak açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
                Bir tiyatro oyununu düşünelim. Konusu bir ailenin yaşantısı olsun. Aile bireyleri, akrabalar, komşular, mahalle sakinleri, o mahallenin bakkalı vb. Birçok rolü oynayan oyuncular olsun. Bunların hepsinin ayrı ayrı toplumsal rolü var muhakkak. Oyunculardan bakkal, “Benim dışında tüm rol sahipleri sahneden insin ve sahnede tüm rolleri ben oynayacağım” dese ne olurdu?
                Sanırım tüm izleyiciler, “İşi çok zor, saçma, bu oyun bitmez, oyunun rengi bozuldu v.s.” derlerdi. 
                Kurum paydaşlarının hepsi değerli. Ancak örnek verdiğimiz tiyatro oyununda olduğu gibi, bir rol sahibinin tüm rolleri oynamaya çalışması zaman kaybı olmakla birlikte, kişisel ve kurumsal yorgunluklar da yaratır. 
                Rol taşması olmamalı; kurumsal rolünü güzel bir şekilde gerçekleştiren eğitim çalışanının önemli bir aksaklık olmaması durumda rolüne müdahale edilmemeli, otonomluğuna zarar verilmemelidir. Rol taşması, yani kendi rolünüz olmayan bir alana, iyi niyetli tamamlayıcılık dışında müdahale etmeniz, eğitimci kişiye zarar vermenizdir.
                Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki insan ilişkilerinden kaynaklanan olumsuz davranışlar, duygusal yorgunluk yaratır. Duygusal yorgunluk da moral ve motivasyonu bozar. Peki insanların morali var da kurumların yok mu? Tüm kurum çalışanlarının uyumlu olması bence o kurumun moralinin de güzel olması demektir. Kurumun morali, kurumun devamlılığı için çok önemli.
                Kurumun ritmik çalışması ve kurumsal manyetiğin bozulmaması beraberinde sinerjiyi getirir. Kurumsal sinerji için her zaman bir tamamlayan olmayı tercih etmeliyiz. Kurumda çalışanlardan birinin olmaması, bir boşluk yaratmamalı, diğer çalışanlar tarafından tamamlanmalıdır. Ben buna; iyi niyetli tamamlayıcılık diyorum. “Hocam bu tanım da nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Örneğin bir kurumsal aksaklık oluştu. Bu aksaklık kurumdaki görevi yapan kişiden kaynaklanmış olabilir. Burada iyi niyetli tamamlayıcılık devreye girmeli. Aksaklığın kaynağı olan kişinin oluşturduğu eksiklik, diğer iyi niyetli tamamlayıcılar tarafından, küçük uyaranlarla tamamlanmalıdır. Uyarılar çalışanın kuruma aitlik duygusuna zarar vermemelidir. Sürekli personel kayıplarının kurumun kan kaybına neden olduğunu düşünüyorum. Çünkü kurumsallaşma masa, sandalye ile olmuyor. Kurumsallaşmada en önemli unsur insan faktörü; çalışan faktörü. Çalışanların bir kurumdaki sürekliliği, devamlılığı, kurum çalışanlarının uyumunu sağlaması açısından çok önemli. Bu özelliğe sahip kurumlara dışarıdan bakıldığında daha güvenilir izlenim oluşturduğunu görüyoruz.
                Kurumdaki tüm paydaşlar, başta kurucusu olmak üzere, tüm çalışanlarla uyumlu olmalıdır. Ortak duygu yakalanmalıdır. İyi niyetli tamamlayıcılık olmalıdır. Unutulmamalıdır ki kurumu yaşatmak, yaşatmaya çalışmak, kurumda çalışan tüm eğitim paydaşlarının asıl görevidir. Bu şekilde uyum yakalandığı zaman oluşan kurumsal zenginleşme, aşama aşama tüm kurum çalışanlarına yansıyacaktır. Bunun için de her kurumun bir hedefi olmalı ve  bu hedefi gerçekleştirmek için de sabredilmeli, gayret gösterilmeli ve planlı çalışmalar yapılmalıdır.